Şile :)


















Plansız Gezi Serisi 1
Şile



Mine: Erdem,Hafta sonu ne yapıyorsun ?
Erdem: Bir planım yok şimdilik,
Mine: İstanbul’a geleyim fotoğraf çekelim mi?
Erdem : Ben İstanbul değil de şehir dışı istiyorum.
Mine : Nereye gidelim ?
Erdem : Bir gece kalmalı bir yere gidelim mi mesela Büyükada, Ağva, Şile Hatta Eskişehir arasında karar veririz: )
Mine : Tamam ben yarın sabah ordayım birine gideriz : )

Cuma akşamı kısa bir dialoğun ardından yeni bir hafta sonu macerası için Cumartesi sabahı buluştuk : ) Adalarda boş oda yok Silivri’de de yer kalmamış Eskişehir uzak olur geç oldu şimdi derken en iyisi ağva ya da şileye gidelim orda ayarlarız diyip Üsküdar’dan kalktıktan sonra yakaladığımız ilk Şile otobüsüyle ayakta bir saat gibi bir yolculukla hafta sonu maceramız başlamış oldu… ( Yolculuk boyunca bir fotoğraf kitabı izledik, yorumladık, :)

O kadar ayakta gitmenin sonunda şileye ulaşabilmenin sevinci ve güzel bir hafta sonu geçireceğimizi düşünmenin mutluluğuyla kendimizi ilk bulduğumuz sadece yatmamıza yarayacağını düşündüğümüz Rüya gibi bir otele yerleştik, en azından adı öyleydi : ) Rüya otel Şile oteller caddesindeki ilk ve en uygun otellerden birisidir. Boş odaya geçene kadar idarelik olarak başka bir odaya yerleştirdiler bizi ve eşyalarımızı bırakıp sevinçle fotoğraf çekmek ve denize girmek için sahilde dolaşmaya başladık. İlk başta mine ile birlikte birkaç fotoğraf denemesinden sonra kumsala geçtik. Gerçekten çok uzun ve güzel bir kumsala sahipti ve o güzellikleri gördükten sonra minik havlumuzu ve kıyafetlerimizi kumsala bırakıp hemen denize girdik gerçi mine için biraz dalgalı olması sorun olsa da benim için keyifli bir deniz sefası oldu : )

Denizden çıktıktan sonra otele gitmemize vaktimiz kaldığı için Mineyi ağlayan kayalara götürmeyi teklif ettim ve havanın sıcak olmasını umursamadan elimizdeki makinelerle fotoğraf çeke çeke yola koyulduk. İlk önce 19. yy da yapılmış olan Şile feneri güzel renkleriyle karşımıza çıktı. Biraz orada oyalandıktan sonra arkadaki değişik çiçekler böceklerle oyalandık şu tepenin arkasında, 300 mt kaldı geldik derken tahmin ettiğimden daha uzak da olduğu için mineyle ağlayan kayalara kadar yürüyemedik ve saatte 6 ya geldiğinden rüya oteline dönüş yoluna koyulduk.

Kalem bende; Mine….

Az gittik uz gittik ağlayan kayalara ulaşamayınca geri dönmek zorunda kaldık. Neyse uzun bir geri dönüş yürüyüşünden sonra otele vardık fakat rüya otel kâbus gibiydi. Kıytırık bir odayı verdiler bize. Arkamıza bakmadan kaçtık resmen .İnsan parasıyla rezil olur mu hiç ya.. Neredeyse oluyorduk ya neyse…
Keyfimiz kaçtı falan oldu filan oldu derken yemek yiyip dönmeye karar verdik. Ben biraz mızmızlık yapıp ,dönelim keyfim kaçtı demeye başlamışken fark ettim ki hafta sonumuzu rezil ediyorum.Sustum.!
Kalmaya karar verdik. Şilenin meşhur (! Bilemedim meşhur mu ben meşhur dedim J neredeyse bir caddesi vardı kafelerin filan olduğu. ) caddesinde salına salına gezerken Saklı keyif diye bir yer keşfettik..
Dekorlar , Manzara, Yediklerimiz bir hayli hoşumuza gitti.Günümüzün hatta gecemizin büyük çoğunluğunu orda geçirdik. Eski siyah telefon, Manzarayı daha yakından inceleyebileceğimiz pembe camlı dürbün, tavandan aşağıya asılan çöp adamdan rüzgar gülü, Yan taraftan saklı bahçeye dalları uzanan dut ağacı, Duvarları süsleyen Fotoğraflar,Uyku getiren rahat sedirler ve Keyifli kahkahalarımız, sohbetlerimiz…
Şileye giderseniz Muhakkak uğrayın saklı keyfe ve keyfini doyasıya çıkarın deriz.
Suyunu çıkarmayalım işletmeyi sevdikte burada uyuyacağız zannetmesinler diye
Sallana sallana dik bayırdan şile sahile doğru inmeye başladık …
Saklı keyifte otururken karşıdan izlediğimiz lunapark’a gitmeye karar verdik.Hem yanında da Karting yapılıyordu.Bir hışımla yapalım diye gittik. Fakat gittiğimde gördüm ki , ne emniyet kemeri ne kask takmışlardı kullananlar ve nasıl hızlı gidiyorlardı. Korktum ! Yan tarafa luna park’a geçtik.
İzmit’te hep heves ettiğim ama bi türlü binemedim adınıda bilmediğim bi cihaza bindik. Aman allahım o kadar mı eğlenceli olur.Bungi Jumping Gibi bişiy ama daha küçüğü J İnanılmaz eğlendik.Ben hafif olduğum için fazla havaya uçtum ama beceremediğim için takla atamadım. J erdem az biraz göbek J nedeni ile fazla yükseğe sıçrayamadı fakat takla attı J Gayet eğlenceli geçen günü böylece bitirmiş olduk. Bezgin Bekirler gibi, yalpalaya yalpalaya veee Sertap’ın “ Aldırma Deli Gönlüm ” şarkısı eşliğinde Otelin yolunu tuttuk…

Ertesi gün,
Otelin terasında manzaraya karşı güzel bir sabah ve güzel bir kahvaltı ile bizi karşılayan güne başladık. Günümüzü planladık ve koyulduk yine yola…
Deniz için önerimiz, plaj tarafı biraz fazla dalgalı fakat su güzel. Ama ben sizlere plaja gelmeden sağ tarafta kalan koyu tavsiye ederim. Tertemiz, dalgasız, minik minik beyaz çakıl taşların olan…
İlk önce dediğim tarafta denizin tadını çıkardık. Öğleden sonra aldık makineleri elimize düştük yine şile ara sokaklarına…
Günü bitirmeden önceki duraklarımızdan biri… Bir fırının önü… Ağaçlardan bir bank ve masa yapmışlar. Oturup dondurmalarımızı yiyelim bi nefeslenelim dedik neredeyse 1 saat oturduk. :)hem rahat hem de hoş bir yerdi .
Dönüş…
Kendimi mülteci gibi hissettim. Tuhaf bir duyguymuş. Dönüşte bilet almadığımız için ya geç olan otobüsle dönecektik ya da ayakta gidecektik.Ben kocaeli’ne döneceğim için erken olana binmek zorundaydık ve ayakta ! dönücektik. Neyse bindik ve koridorda çantalarımızın üstüne oturduk. Trafik fena, yollar bi tuhaf derken 1,5 saatlik yok neredeyse 3 saat oldu.Koridorda , elimde yol kitabım olan Kariyer Yolculuğu kitabıyla,ayaklarımı uzatmış otururken tuhaf bir yolculuk ile istanbul’a vardık.

Güzel fotoğraflar, Keyifli mekânlar, Farkı manzaralar… Böylece Erdemle birlikte Eğlenceli bir hafta sonu geçirdik.

Daha aklımıza gelmeyen birçok anekdot olsa da kısa kısa başlık halinde yazmak gerekirse ;

Konaklama

Kalabileceğiniz alternatif yerler olsa da pahalı olmayan hem de temiz olan Çınar Oteli tavsiye ediyoruz. Bilmek isterseniz personel güler yüzlü, Kahvaltınızı da güzel manzara eşliğinde yiyebiliyorsunuz.



Plaj & Deniz

Kalabalığı ve dalgalı denizi seviyorum diyorsanız Şile meydan’dan aşağıya indikten sonra sol taraftaki kumsalı tercih etmenizi öneriyoruz.
Ama dalgasız olsun, kayalıkların arasında durgun sularda yüzeyim diyorsanız hemen şile meydanından sahile indikten sonraki koyları tercih edin deriz.

Yiyecek & İçecek

Muhakkak ki saklı keyif diyoruz. Rahat, Temiz , Leziz ve Eğlenceli bir mekan :)

Eğlence

Valla biz saklı keyfi mekân bildik orda yedik içtik, eğlendik sohbet ettik.
Disko , bar, fasıl.. İsterseniz siz keşfedebilirsiniz bizlerlerde paylaşırsanız memnun oluruz :)

Fotoğraf Çekim Alanları

Plajlar, Kayalıklar ve etrafı, Liman ve kotralar, yatlar, sandallar, Karting Pisti ve Luna park, Balıkçılar, Şile Feneri, Şile ara sokakları ve Keşfe çıkabileceğiniz macera tutkunuza bağlı tüm şile…

Dönüş

Muhakkak döneceğiniz gün gidip biletinizi ayırtın. Yoksa yer bulma sıkıntısı yaşarsınız. Gerçi biz mülteci gibi dönelim, bakalım nasıl eğlencelimiymiş diye düşünürseniz bilemeyiz :)


Bol fotoğraflı, Keyifli, Eğlenceli hafta sonu maceraları dileriz.
Sağlıcakla Kalınız…





Mine ÖZÇELİK / Erdem KIRCA
18/19.08.2009 / Şile

FiL TeKnİğİ*

Merhaba Arkadaşlar,
Aktif olarak katılamasam da üyesi olduğum xıng sitesinde keyifle okuduğum bir yazıyı sizlerle baylaşmak isterim.
Keyifli Okumalar…



"Fil tekniği" özgün bir TMI* (Time Manager International) kavramıdır. Fil tekniği büyük ve geniş kapsamlı görevlerle karşılaşıldığında kullanılabilecek bir tekniktir.Fil Görevleri Nedir?*Uzun süreli çalışmayı gerektiren bunaltıcı ve yorucu görevler,*Her aşamadan sonra ancak küçük ilerlemelerin görüldüğü görevler,*Kısa dönemde sık sık göz ardı edilen veya öncelik sırası azaltılan görevler.Örnekler:*Bir yabancı dilin öğrenilmesi,*Kişisel bilgisayar kullanımının öğrenilmesi,*Kilo vermek, *Kitap yazmak, vs.TMI terminolojisinde bu görevlerin hepsi "FİL GÖREVLER" olarak tanımlanır. Kişiler, bu filleri yemek için büyük istek duyarlar, ancak bunları bir kerede yutmak imkansızdır. Pek çok kişi fil görevlerini şöyle düşünür : "Bu fil benim ağzım için çok büyük. En iyisi bu fili ağzım yeteri kadar büyüyünceye kadar yememek." Fakat bu hiçbir zaman olmaz, böylece ne bugün ne de yarın hiçbir fil yenmez.İlke olarak büyük filleri küçük ağızla yemenin tek yolu filleri küçültmektir. Bunu yapmanın iki yolu vardır:1.Onlara uzaktan bakmak dolayı sıyla küçük göründükleri için geniş zamanım olduğu bir gün onu yerim diyedüşünmek. Ancak bu hiçbir zaman olmaz ve fil hiçbir zaman yenmez.2.Filleri yenebilecek lokma büyüklüğünde bölerek planlanan zamanlar da hazmederek yemekBirinci Alternatif sık tercih edilendir. Yeni yıla girmeden gelecek yıl ile ilgili çeşitli kararlar veririz ve ufka bir fil kervanı dizeriz. Uzaktan hepsi küçük görülür ve hepsinin üstesinden geleceğimize inanırız . Bunlar kolayca Yeni Yıl kararlarına dönüşür: "Gelecek yıl daha çok vaktimi çocuklarımla geçireceğim, kilo vereceğim, bir dil öğreneceğim, kitap yazacağım ve keman çalmayı öğreneceğim."İkinci Alternatif ise sabır isteyen ancak fili yada filleri yemenin tek yoludur. Bu yöntemde;*Fili yiyebileceğiniz lokmalar halinde parçalayın,*Filin bu parçalarını günün görevi, haftanın görevi olarak planlayın,*Her gün kendi rutin işlerinizin yanında bir fil lokması yemeyi ihmal etmeyin,*Fili bitireceğinizden emin olun,*Bir seferinde bir veya ikiden fazla fil görevine konsantre olmayın,*Fil yeme planınız günün, haftanın, ve yılın fil ödevi olarak takviminizde yer almalıdır.Örnek: Fransızca öğrenmekPek çok insan dil öğrenmek ister. Ancak zorlandıklarında şunu düşünmeye başlarlar. "Fransızca diline hakim olmak büyük bir iş, öğrenmek için çok kısıtlı zamanım var ve çalışmaya fırsatım olduğu zamanlarda genellikle çok yorgun oluyorum. Öğrenebildiğim çok az oluyor ve bu zahmete değmeyeceği için, en iyisi Fransızca’yı öğrenebileceğim uzun bir geceyi beklemek olacak." Fakat böyle bir gece hiçbir zaman olmayacak. Üstelik kişi bu dili öğrenemediği için sürekli bunun eksikliğini hissedecek ve kendisi ile barışık olamayacaktır.Eğer Fransızca öğrenmek istiyorsanız, önemli olan tüm projeyi (bütün fili) bir seferinde almanın mümkün olmayacağına kendinizi inandırmanızdır. Bunun yerine her gün küçük Fransız fil bifteği yemek en iyi yoldur. Diğer bir deyişle "Fransızca öğrenimi gelecek yılın işi" düşüncesinden "Günde on Fransızca kelime öğrenmek" uygulamasına geçmektir. Eğer bunu her gün yaparsanız yılda 3650 yeni kelime öğrenme şansınız olur.Öğreneceğiniz kelimeleri uygun bir yerde yanınızda bulundurun ve boş zamanınız olduğunda bunların üstünden geçiniz. Sözcük bilginizin gelişmesi Fransızcaya daha fazla hakim olmanızı sağlar.Fil tekniğinin kullanımı ile ilgili olarak iki tip insan vardır.

Statükocu insan Tipi:

*Sadece zamanını geçirmeyi düşünür.

*Geliştirme projeleri için zamanı yoktur.

*Statükoyu sürdürmek, problemleri ve eleştirileri engellemek amacıyla basit olarak çalışırlar ve kısa vadeli çözümler bulurlar.

*Dış etkiler ve anlık heveslerin etkisi altındadırlar.

Bu insana, yıl sonu geldiğinde her şey hemen hemen senenin başındaki gibi gözükür. Kişi yeni bir tecrübeler edinememiştir ve statükosunu geliştirememiştir. Bu kişinin gelişme ve iyileşme için ümidi hiçbir zaman eyleme dönüşemez.

Gelişmeci insan Tipi:

*Günlük işlerini yürütür.

*Gelişim projeleri için biraz zaman ayırır.

*Her gün gelecek için belirlediği fil görevinin bir kısmını tamamlar.

*Tespit ettiği hedefler tarafından yönlendirilir.

*Sene sonunda yeni tecrübeler öğrenmiştir ve senenin başına göre daha kabiliyetlidir.

Bu insan yetişmiştir. Bu kişinin sorumlu olduğu alanlardaki durumlar iyileşmiştir, istekleri harekete dönüşmüştür.


*Eray Beceren'in Xıng ,İnsan Kaynakları Grubu için yazılmış yazısından alıntıdır.

Ver Elini İtalya...





Yaşadığı yer dışında biryerlere de merak duyan herkese merhaba. İlk yazımız İtalya üzerine olsun , daha doğrusu İtalya’nın birkaç şehri üzerine ; Roma ,Floransa, Venedik ,Pissa, Napoli, Siena ,Verona . İtalya denince hemen akla gelen Colosseum , Pisa kulesi ve pizza haricinde birşeylerden de bahsedelim istedim . Bu yazının amacı tarih kitaplarında tüm detayları ile yazan olayları anlatmak ya da sanat tarihi kitaplarında en güzel tarifleri ve öyküleri yazan sanat eserlerini tanıtmak olmadığından biraz daha hafif , eğlenceli olacaktır. Bu şehirleri ziyaret edeceklere birkaç güzel detay verebilirsem ne mutlu bana.



SEYAHAT ÖNCESİ :

Yurtdışında ister üç günlük kısa bir gezi ister bir hafta üzeri daha uzun soluklu bir tatil düşünen arkadaşlara küçük önerilerle başlayalım.

Eğer kısa sürede çok yer görmem gerekiyor diyorsanız , kalkmaya mecbur olmazsam 11’e kadar yatar çok vakit kaybederim diyorsanız ya da yabancı diliniz yeterli değilse (ortaokul düzeyinde ama iyi durumdaysa bile yeterli olabilir) tur ile gitmek daha mantıklı olacaktır. Avantajlarına gelince , maliyeti çok daha düşük olacaktır. Sizin bir uçak bileti gidiş geliş için ödediğinizle , tur aracılığıyla gidenler ; uçak bileti , otel konaklamakları (oda+kahvaltı) , otel havaalanı arası transferleri , rehberlik hizmetini ve ufak şehir turlarını halledebilirler.

Yok ben sadece 1 şehre gideceğim , dil bilgim yeterli diyorsanız maliyeti de göze alarak kişisel olarak da gezilerinizi organize edebilirsiniz. Bu tercihin avantajı da tarih açısından tur şirketlerine bağlı kalmamak , istediğiniz oteli seçmek , tur ile beraber hareket etmek zorunluluğundan kurtulmanızdır. Ya da tur ile gidip daha sonra gruptan ayrılacaksınız sonra otel konaklamalarınızda ve dönüş uçağında tekrar kendileri ile buluşacaksınız. Tabii ki rehberinizi bundan haberdar ederseniz iyi olur J

Tur harici gidecekler için uçak bileti önerim www.ekobilet.com sitesi , otel içinse www.booking.com dur. Otel rezervasyonu sırasında dikkat edeceğiniz noktalardan biri de iptal halinde ücretin geri alınıp alınamayacağıdır. Normalde 1 gün kala bile iade etseniz paranızı geri alabilirsiniz , daha doğrusu kartınızdan çekim yapılmaz ancak özel indirimli bazı fiyatlarda iade mümkün değildir (non-refundable olarak belirtilir) ve kalmasanız bile günü gelince kartınızda çekim yapılır. Dolayısıyla fiyatla beraber dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da budur. Başka neye dikkat edeyim diyosanız elbette otelin merkeze veya ziyaret etmek istediğiniz yerlere yakınlığına , daha önce kalanların bırakmış oldukları yorumlara , hatta keyfinize göre odada çay-kahve makinasının olup olmadığına bile bakabilirsiniz. Aslında tur harici seyahatlerin en keyifli yanlarından biri de bu otel rezervasyonu işi , oturduğunuz yerden yüzlerce seçeneği görebilmek , otellerin fiyat ve imkanlarını kıyaslamak hoş oluyor. Elbetteki tüm titizliğinize rağmen bazen hoş olmayan bir sürpriz yaşayabilir , web sayfası farklı kendisi farklı bir otelle karşılaşabilirsiniz. Elbetteki tamamen farklı değil sadece çekim hileleri ile biraz daha güzel gösterilmiş bir otelle J

Kıyafet konusunda da birkaç kelime sarfedelim , elbetteki mevsime uygun giyinirsiniz ancak uzun yürüyüşler olacağından mutlaka çok rahat ,topuksuz ayakkabıları tercih ediniz , pamuklu veya keten hava alan bol giysiler de tercihiniz olsun. Telefon , fotoğraf makinası , gözlük vb için de freebag tarzı ya da omzunuzdan askılı ufak ve hafif çantalar tercih edin. İlk seyahatimde rastlamıştım , bir japon turistin çantasını omzundan çekip almışlardı , hırsızlık çok fazla demiyorum ama tedbir yine de faydalı. Pasaportunuzu bence otel odasında kasa varsa orada bırakın , yanınıza günlük yetecek para , 1 kredi kartı ve bir kimlik yeterli , mesela hem nüfus kağıdı hem ehliyet hem pasaport taşıyıp da sonradan fazla üzülmeyin ve yenilerini çıkartmak için uğraşmayın.

Erkekler bavul açısından biraz daha şanslı , örneğin 7 gün için : 5 tişört 3 tane kısa kollu , 1 tane uzun kollu gömlek , 2 bermuda 2 tane yazlık pantolon yeterli olacaktır. 2 renk yazlık ayakkabı (biri spor ayakkabı olmalı bence)Tabii hergün uzun yürüyüşler sonrası çamaşır – çorap vs değiştireceğinizi unutmayın o konuda sayıyı bence fazla tutun . 1 adet hafif yağmurluk ve geceler için yazlık mont yeterlidir.

Fotoğraf – video çekimleriniz için şarj-pil-hafıza kartı konusunda tedbirli olmalısınız , burayı çekemedim tüh diye çok üzülen gördüm. Pil – kart fiyatları abartılı değil bizdeki ile aynı , sıkışırsanız turistik büfelerden bile temin edebilirsiniz. 4 GB kartı 23 euroya almıştım , aklınızda bulunsun .



ROMA :

17 yaşımdayken ailemle gittiğim , yağmurlu ve puslu bir havaya denk geldiğimden olsa gerek çok da sempati duymadığım Roma’ya bir de 33 yaşımda eşimle geldim , güneşli , sıcak havanın bizi karşıladığı bu şehir bu defa bambaşka geldi bana. Bu yazıyı ise sizlere üçüncü seyahatim sonrası yazıyorum . Bu defa eşimle beraber , kardeşimizin de bu güzellikleri görmesi için üç kişi olarak geldik. Daha önce gezdiğim yerleri niçin yazmadım diye hep pişmanlık duyduğumdan bu defa baştan tedbirliyim. Otel isimlerini , restaurantları , kafeleri not alıp size hoş olanları ve sakınmanız gerekenleri yazacağım. Umarım faydalı olur.



Sonunda hayırlısıyla gittik geldik. Güzel havalarda Roma’nın tadına doyamazsınız (şapkasız çıkmayınız) Colosseum ziyareti olmazsa olmazlar arasında yeraldığından turunuz sizi buraya da götürecektir zaten ,içeride çok fazla da görmeye değer bir kısım kalmamış ama hayır girmek istiyorum derseniz bence internette Romacard araştırın , hem daha konomik hem de sıraya girmeye gerek kalmaz. Colosseum önünde antik çağ Roma askerleriyle fotoğraf çektirecekseniz pazarlık ediniz , tutturabildikleri parayı alırlar çünkü , beş Euroya 3 poz çektiren de var , 20 euro diye tutturan da J , ufak tefek hediyelik (anahtarlık magnet alacaksanız burada da fiyatlar aynı , başka yerden alırım diye ertelemeye gerek yok) Civardaki büfelerde su 1 euro civarıdır tüm kentin genelinde olduğu gibi aynı yani. Colosseum bazılarında hayal kırıklığı yaratabilir , daha büyük bir yapı bekliyordum denebilir ama yapıldığı zamanki imkanları , orada yaşananları düşündüğünüzde etkisi başkadır. Açılışında 50.000 e yakın hayvan katledildiği (ilk gece 7.500 deniyor ama kim bilebilir), hatta sırf bunun için Afrika’dan , Uzakdoğu’dan hayvanlar getirildiği belirtiliyor. Sonuçta tarihte yeri olan , yaşanmışlıkları ,nice hayatı saklayan bir yapı. Koklamak lazım.

İspanyol merdivenlerine geçtiğimiz zaman , eski çağlarda hac görevini yerine getirmek isteyen Hristiyanların (elbette onların da kendilerine göre Hac görevleri var) özellikle İspanyol olanlarının burada bulundukları süre içerisinde , bu bölgeden ev tuttukları ve birçoğunun da buraya yerleştiklerini , bu yüzden İspanyol mahallesi olarak anılan bölgeye de gelmiş oluyoruz. 14.Yüzyılda yazarların şairlerin oturduklarıve eserlerini kalme aldıkları vlerin bugün çay müzsei haline geldiklerini görüyoruz. Aziz Meryem’e şehrin vebadan kurtulması için dua eden hristiyanların , dualarını kabul ettiğini düşünerek Meryem’in heykelini bir dikilitaş üzerine koyduklarını görüyoruz. 52 metre yüksekliğinde olduğu söylenen dikilitaş üzerindeki heykelin koluna Papa gelip vinç yardımıyla çelenk asıyormuş ve 1 yıl boyunca o çiçek orada kalıyormuş. Son 2 senedir Papa uğramamış. Şimdi dediğim gibi kaf tavsiye edeyim size , İspanyol merdivenlerinin aşağısına doğru devam eden cadde Condotti (ki Roma’nın alışveriş açısından en pahalı markalarının yer aldığı caddedir) içerisinde Cafe Greco var. 1760 yılında açılmış olan bu kafe Gothe , Byron gibi yazarların düşünürlerin de uğrak yeriymiş. Böyle yerlere ilgisi olanlar için kesin uğranılması gereken bir yer , alışverişe düşkünüm vitrin bakıcam diyenler içinse sıkıcı vakit kaybı olur.

Aşk Çeşmesi (aslında Trevi çeşmesi buraya Aşk çeşmesi adını daha çok Türkler takıyor ve kullanıyor) Trevi de binalarının yan tarafına bu çeşmenin yapılmasına izin veren ailenin soyadı. Hikayesi: Roma ordusu seferden dönerken Romalı askerlere su gerekiyor ve en yakın su kaynağı 37 kilometre uzakta. Bu sırada beliren güzel bir kız askerlere kazın burayı diyor ve kazdıkları yerden çıkan su işte bugün hala akıyor artık ne kadar inandırıcı gelirse. Çeşmenin üzerindeki bazı figürlerde de bu kız ve yeri kazan asker figürü görülüyor. Başka bir iddiaya göre ise 37 kilometre uzakta bulunan su , komutanın canını sıkıyor ve bazı askerlerin telef olmasından sonra buraya su getireceğine and içiyor , Roma’nın ilk su kanalı da böylece inşa ediliyor (bugün hala kalıntıları şehrin bazı yerlerinde var) , yani bu su zamanında oradan getirilen bugün de artık şehrin su şebekesinden beslenen bir çeşme. Artık hangisine inanırsanız . Fakat herkesin yaptığı omzunun üstünden bir bozuk parayı sırtını dönerek çeşmenin havuzuna atmak , bu tekrar Roma’ya gelmenizi sağlar şeklinde bir inanış var.

Burada öğle yemeği yemem lazım , soğuk birşeyler içelim derseniz Forno isimli market var ,sırtınızı çeşmye dönün hemen sağ tarafınızda köşede. Çok çok ucuz , Caprisio (yani fesleğenli ,domates ve mozarella peynirli sandviç de mevcut , başka sandviçler de) armutlu bira da mevcut , tarçınlı Bacardi de , alkolsüz hertürlü içecek de, burada gıda , içecek ihtiyaçlarınızı giderin bence.



Navona Meydanı: Roma’da serbest kaldığınız gecelerden birinde kesinlikle bu meydana gelin. 50 metre arayla sokak sanatçıları (pandomim de var , dans da , ispanyol kıyafetleriile şarkı söyleyen de , hokkabazlık yapan da) , birbiri sıra dizili cafe ve restaurantlar , Bernini ve öğrencileri tarafından yapılmış olan dört nehri simgeleyen çeşmesi (Nil, Tuna, Ganj ve Rio della Plata) , çeşme karşısında Borromini eseri olan Sant'Angese in Agone kilisesi ile eğlenceli ,keyifli bir yer. Hatta Bernini çeşmesinde , Borromini’yi pek sevmediğinden , kiliseye bakark suratını ekşiten ve bu ne çirkin şey böyle , ancak bunu mu yaptın ifadesi takınmış bir adamın heykelini de çeşmeye eklemiş J çünkü o meydana kiliseyi yapma hakkını Borromini , projelerin yarışması sonucu almış ve sonucu beğenmeyen Bernini de bu yola başvurmuş . Efendim gelelim restoranlara , genel olarak fiyat yakındır , makarnalar 7-11 Euro , Pizzalar 14-23 Euro , şaraplar şişesi tabii ki çok değişken 15-375 Euro.



Pantheon: Bu tapınak da Tom Hanks’ın başrol oynadığı “Melekler ve Şeytanlar” filminde yer tutan bir tapınak , geceleri de gidebilirsiniz etrafındaki şenlikli hava ,kafeler , restaurantlar ve de canlı müzik için , sokak sanatçıları için. Milattan sonra 2.yüzyılda evet sadece iki J inşasına başlanmış ve 7.yüzyıldan bu yana da Hristiyan tapınağı olarak kullanılıyor , çok sade bir görüntüsü var. Aslında eskiden ön tarafında bronz figürlerle zengin bir görüntüsü varmış ama Vatikan kilisesi inşa edilirkn bunlar sökülüp eritilmiş ve Vatikan’da kullanılmış… Bunun haricinde de süslemeler fazlasıyla yağmalanmış.



VATİKAN : Roma’ya gittim ama Vatikan’a merak edip de gitmedim diyorsanız geçmiş olsun. İki gidişimde de beni büyüleyen , çok beğndiğim ama bir o kadar da üzen bu yapı kesinlikle İtalya’da görülmesi gereken bir yer. Biraz sıra bile olsa zaman geçiveriyor ve buna kesinlikle değer. Neden üzüyor , çünkü kilise şunu söylüyor : Tarihi eser böyle korunur… Başka da bir şey demiyorum , içerideki figürlerden tutun da , tabloların muhteşemliğine , tavan süslemelerinin inanılmaz detaylı oluşu zaten sizi de büyüleyecektir.

Korhan YENİPAZAR

Keyifli ve bilgi dolu İtalya yazısının devamını bekleyiniz...





Bodrum Bodrum…
Tatildeyiz. Otelimiz Turgutreiste. Gelin görünki otel denize sıfır fakat deniz bulanık.Girilesi gibi değil… O bildik Bodrum Mavisi -Yeşilinden eser yok …
İdarelik bir kahvaltıdan sonra, O bildik Mavi – Yeşil denizi bulmak için Günlerdir dinlediğimiz candan, levent, sezen üçlüsü eşliğinde atladık arabamıza ve yola koyulduk. …
Yol arkadaşlarım...Sinem,Mustafa,Emel ve Kırmızı merdiven ile birlikte...

Meşhur Türkbüküne gitmeye karar verdik. ( Tabi Meşhurluğu kişiye göre değişir ).
Girişte hemen Bir beach gördük hadi bakalım şansımızı deneyelim bakalım güzel mi dedik. İşletmeye girerken ilk güzel ve büyük bir havuz karşıladı bizi . Aaa pardon önce güler yüzlü bir otopark görevlisi. Sonra içinde çocukların bıcır bıcır yüzmeye çalıştığı \ yüzdüğü bir havuz… Sonra yemyeşil çimler.. Sağda solda rengarenk minderlerin üstünde güneşlenen keyifli yüzler..Etrafta işlerini sevdikleri her hallerinden belli olan çalışanlar…
Az daha ilerlediniz mi sol tarafınızda günün en can alıcı noktası olan açık büfe tarafı…
Oraya birazdan döneceğim. Sonra tam karşınızda rengi tam mavi – yeşil olmasa da benzeri bir deniz. Güzel ve geniş Bir iskele….
Hava süper , Ortam süper ..tamam beğendik kalıyoruz. Fiyatı da bizim için uygun…
Dönüyorum can alıcı nokta ya Açık Büfe’ye :) O nasıl açık büfedir bilemedik. Gördüğümüz her şey o kadar güzel gözüküyordu ki gözümüze :) Ve enfes lezizdiler :) Dördümüzde de yemek yeme Kapasite zaten vardı birde yemeklerin güzelliği ile amiyane tabirle tıka basa yedik.
Buradan da tekrardan ellerine sağlık Selvi Beach’in Ahçılarının…
Karnımız tok altımız pek döndük iskelemize…
Güneş, Deniz ,Güzel esen rüzgar, Keyifli hoş sohbetler, Çekilen hareketli fotoğraflar…
Onca yemeğe birer soda gerek mantığıyla bir şeyler sipariş etmeye gittiğimde Eray beyle tanıştım. Ve o zaman karar verdim bu güzel günümüzü Bloğumda yayınlamaya. Biz beğendik herkes faydalansın bu güzel hizmetten diye.
Bu arada Eray Bey’in ısrarlarına istinaden onların spesiyali olduğunu düşündüğüm sıcak muhallebili kurabiyeyi tattık. Çok güzel bir tadı vardı. Giderseniz yemeden dönmeyin derim..Üstü pudra şekeri ile donatılmış.. hem göze hem mide ye hitap:) Eray Bey kurabiye’yi kendi yapmış oldukları naneli limonata eşliğinde tatmanızı önerecektir sizlere. Ben limonatanın tadına bakmadım ama arkadaşlarım beğenmiş deneyebilirsiniz.
Eray beyle birazda sohbet ettik. Gayet kibar ve ilgiliydi biz ve diğer müşterilere. Her ne kadar Biz Altay bey’in grubundanız dediysek te indirim yapmadı ama olsun :)
( Kasa da sohbet ettiğimiz için, ödeme yapmaya gelen birkaç müşteri’nin Altay bey Grubundayız demesine şahit oldum, fiyatlar hemen düşüverdi.Bende hemen eh bende Altay Bey’in Grubundayım dedim ama tutmadı :)seneye gidersek, Kendi indirimimi isteyeceğim :)

Burası neresi mi ? Evvet arkadaşlar burası bodum türkbükünde Selvi beach…
Çektiğim birkaç fotoğrafı sizler için ekliyorum. Web sitesini ziyaret edebilir ve ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.
www.selvibeach.com
Eray Bey nezdinde tüm çalışanlara teşekkür ederiz. Tatilimizdeki güzel anılarımıza güzel bir anı daha eklettirdikleri için..
Mine ÖZÇELİK \ 09.08.09 \ bOdRuM…

Yorum...

mine,
çok teşekkür ederiz. bugün senin sayende tüm çalışan arkadaşlarımla birlikte günümüze çok mutlu başlıyoruz. bizi çok şımarttın. sizlerin güzel tatil anılarınızda selvi beach olarak yer almaktan gurur duyduk. tüm arkadaşlarım adına selam ve saygılarımızı iletiyorum. gelecek tatillerde tekrar görüşmek dileğimle,

not: altan abi bizim için çok değerli bir büyüğümüzdür. o güne mahsus 40 kişilik grup indirimine denk geldiniz. yoksa bizim için her misafirimiz ayni değerdedir. ama bundan sonra mine hanımın grubundayım diyenlerin başımızın üstünde yeri var!!!

selvi beach
eray yılmaz